ADNAN OKTAR’IN, İSTANBUL 30. AĞIR CEZA MAHKEMESİ’NDE, YARGITAY’IN BOZMA KARARIYLA İLGİLİ BEYANLARI

ADNAN OKTAR’IN 07.02.2025 TARİHLİ 30. AĞIR CEZA MAHKEMESİNDEKİ İFADESİ

Müvekkil Adnan Oktar ve arkadaşları, İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından yürütülen yargılama neticesinde 2022/158 E. sayılı karar ile çeşitli cezalara çarptırılmıştır. Temyiz sürecinden sonra Yargıtay 1. Ceza Dairesi bazı hükümleri onamış, bazı hükümleri ise bozmuştur. 2024/5217 E. sayılı karar ile bozulan hükümler bakımından dosya yeniden İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderilmiştir. Müvekkil ve bazı yargılananların, Yargıtay’ın bozma kararına karşı beyanlarının alındığı 07.02.2025 tarihli duruşmada, müvekkil Adnan Oktar’ın beyanından bazı bölümler aşağıda kamuoyunun bilgilerine sunulmaktadır:

Burada bir yöntem uygulanıyor. Sanki bütün cezalar çok makul de, Yargıtay çok küçük detaylarla cilasını çekiyormuş gibi. Bir de bu detaylarla sanki gürbüz, sağlıklı bir karar çıktı. Böyle bir şey yok. Ne Cumhurbaşkanı inanıyor, ne sayın Devlet Bahçeli inanıyor, ne devlet inanıyor, ne bir profesör, ceza hukukçusu inanıyor, siz de inanmıyorsunuz bizim suçlu olduğumuza. Bozatlı Hızır’ın bir yöntemi bu. Bu güzel, biz buna bir şey demiyoruz. Bizim burada asıl anlatmak istediğimiz şu. Türkiye'deki bütün ceza hukukçuları, tamamı, bu dosyanın boş olduğunu söylüyor. İstinaf boş olduğunu söylüyor. Herkes boş olduğunu söylüyor. Bunu söylemeyen hiç kimse yok. Herkes biliyor.

Ama kendilerince “Adnan Oktar belki yılar” diye düşünüyorlar. Ben yılmam. “Öldürelim” diye düşünüyorlar, öldüremezler de. Onu da söyleyeyim. Ben görevimi yapacağım. Siz de görevinizi yapacaksınız. Herkes görevini yapıyor. Benim durdurulmam diye bir konu olmaz. Ben dini anlatacağım, İslam'ı anlatacağım. Bana olan sevgi şu an kat kat arttı.

Bütün ünlü ceza profesörleri, ne cinsellikle ilgili iddialar doğru diyorlar ne örgütle ilgili iddialar doğru diyorlar. Tamamen, kız çocuklarını korkutarak, ürküterek, tedirgin ederek elde edilmiş bir şey. Umurumda bile değil. Hiçbir şekilde de etkilenmem. Gayet de dinç ve sağlıklıyım. Benim öleceğimi zannedenlerin hepsinin kemikleri kalmadı şu an mezarda. Daha önce de 1986'larda da bu kafadaydılar. 1999'da da aynı kafadaydılar. “3 kere 74 yıl alacak. Bir daha çıkamaz” dediler. Onu diyenlerin hepsinin şu an mezarlarında ot bitti. Tabi bunlar normal, eceli ile vefat eden insanlar, yani özel bir mana vermesinler.

Ben bu uygulamanın niçin olduğunu çok iyi biliyorum. Burada, “çok makul bir adalet var” görüntüsü verilmek için yapılan bir şey bu. Yargıtay, hafif bir parça müdahale etmekle ne kadar büyük açıklarınızı buldu. Akıl alır gibi değil. Fakat şu son Yargıtay kararı çok galiz, açık. Mesela önce bir on bin yıl demişti, ilk mahkeme reisi vardı, o “On bin yıl” dedi. Siz, “İki bin yılı fazla bunun” dediniz. İki bin yıl indiniz. Şimdi Yargıtay da, “Bunun bin yılı fazla, bin yıl daha inelim aşağı” diyor. İndikçe iniyor aşağıya doğru. İlk verilen kararların ne kadar özensiz olduğu görülüyor. Yargıtay sadece orada elini atıp ufacık bir yere baktı. Bin bir türlü açık gördü. Yargıtay’ın yakasını bıraksınlar, bir haftada bitirir bu davayı. Bir hafta. Mesela Yargıtay çok ince detaylara girmiş. Hayret hiç kimsenin dikkatini çekmedi. Bu kadar zekice, bu kadar akılcı detayları görüyorlarsa, bu dosyayı bilmemeleri imkansız. Gayet açık bu, net.

Mesela bir gazetecinin ifadesi çok sarih, televizyonda yayılmış, gayet rahat, “Bak” diyor, “hazirun”, eliyle de gösteriyor “Ve ben” diyor, “Yargıtay'ı yıldırdık” diyor. Yani tabi yılmazlar da, “Baskı yaptık, net haber almıştık, bozacaktılar dosyayı. Biz müsaade etmedik bozmasına” diyor. Mesela buradaki profesörlerin hepsi bozulacağından emindiler. Herkes şaşırdı. Nasıl olur diye? Komple bozulacak bir dosya aslında. Ama şimdi bunu kamuoyuna götürsek diyecekler ki, daha ne olsun, gelmiş, ince ince detaylara da girmişler. Kaymağı da çekiliyor olayın, ince perdah da yapılıyor. Mis gibi ceza, herkes 330 kere müebbet. “Demek ki hak etmiş” denilecek, bu imajı vermek istiyorlar.  Buna Türkiye'de inanacak hiç kimse yok. Köylüsünden kentlisine herkes çok zeki.

Ama bunun böyle olması gerekiyor. Çok büyük bir hayır var. Bu olmasaydı, olmazdı. Bu olursa, güzel. Hayır vardır. En son olan, en doğru olanıdır. En güzel olanıdır. Allah bir şeyi boş yere yapmaz. Yanlış olan bir şey yapmaz.

Orasına burasına estetik yaptıran bir tip var. Katıldığı bir programda; “Cumhurbaşkanı görevinden ayrılırsa, haftasına Adnan Oktar tahliye olur” diyor. “Doğrudan Cumhurbaşkanı'nın talimatı” diyor. Cumhurbaşkanı’nı da töhmet altında bırakıyor. Halbuki Cumhurbaşkanı'na yapılan bir kumpas bu, bir oyun. Ben Cumhurbaşkanını destekliyordum. Benim desteğim kalkınca %18’lere düştü AK Parti’nin oyları. Ve feci şekilde de erimeye devam ediyor şu an. Türkiye'yi felakete doğru sürüklüyorlar. Hükümeti de açmaza soktular. Tayyip Bey'e de benim desteğimi ortadan kaldırdılar ve bu çok şeytani bir oyun. Morali tamamen gitti Sayın Cumhurbaşkanının. Benim olduğum dönemde, ben geceli gündüzlü Cumhurbaşkanı'na moral veriyordum, yöntem anlatıyordum. Birçok şeyi söylüyordum. Hatta birçok şeyde de çözüm gösteriyordum. Mesela bu Filistin konusunda da. Dedim ki “eğer ben devreye girersem, 15 gün içerisinde ben bu işi hallederim” dedim.Çünkü bütün Musevi hahamları tanıyorum, bütün islam alimlerini tanıyorum. Dinle gelen bir savaş bu. Dinle gider. Şu an Gazze de gidecek Allah korusun. Daha hala geciktiriyorlar ve uzatıyorlar konuyu. Ben “cezaevinden çıkayım” demiyorum. Bu vatan bizim. Toprağı bizim. Burası da bizim. Bu vatan hepimize ait. Taşı toprağı. Benim evimle cezaevinin hiç farkı yok. Benim dışarı çıkmak gibi bir derdim yok. Sadece “Bana bir 15 gün müsaade edin” dedim. Bakın büyük bir cehennem yaklaşıyor Filistin'e. Lütfen bir daha rica ediyorum. Müsaade etsinler. 15 gün. Başka bir şey istemiyorum. Derhal halledebiliriz. Kan da dökülmez. Konu da biter. Öbür türlü, Trump söyledi, “cehenneme çevireceğim” dedi. Ve bu olay oraya doğru gidiyor. Bunu beklemenin bir alemi yok. Benim bundan hiçbir çıkarım yok. Kimseden de bir şey beklemiyorum. Bir rahatlık da istemiyorum.

Sayın Cumhurbaşkanı'nın tek kelime aleyhimde konuşmaması, Sayın Bahçeli’nin, Sayın Kılıçdaroğlu’nun tek kelime aleyhimde konuşmaması, muhalefetin aleyhimde konuşmaması, suçsuz olduğumun en büyük delili. Devlet, tam kadro, suçsuz olduğumdan emin. Ama, olanlar oluyor yani. Sayın Cumhurbaşkanımızın da yapabileceği bir şey yoktu. İçişleri Bakanı'ndan gizlediler bu operasyonu. Cumhuriyet tarihinde yok. İçişleri Bakanı'ndan nasıl operasyon gizlenir? Ve hükümet bu operasyona katılan, emniyet müdürü dahil, bütün polisleri görevden aldı. Yani bundan açık anlatmak olur mu, nasıl olsun yani? Sayın Cumhurbaşkanımız, “Bakın, dikkat ederseniz ben sizin aleyhinizde tek kelime konuşmadım” diyor. Niye? Çünkü dürüstlüğünden, biliyor uydurma olduğunu. İftiraların yalan olduğunu biliyor. Hepsinin iftira olduğunu biliyor. Yoksa Cumhurbaşkanımız yeri göğü birbirine katar böyle bir şeyde.

Önce FETÖ falan dediler. “Ha pardon” dediler sonra, “FETÖ yokmuş hakikaten” dediler. Sonra “casusluk” dediler. “Ha” dediler, “casusluk da yokmuş” dediler. Kat kat iniyoruz. On, sekiz, yedi, aşağı doğru gidiyoruz. Dolayısıyla yani dikkatlice bakılınca, Türkiye'deki şu son durumu da görenler, olayın dehşetini tam anladılar. İlk başta bana yapıldığında sevinenler, şu an canının derdine düştüler. Neye uğradıklarını şaşırdılar.

Sayın Ekrem İmamoğlu, mesela dürüst bir insan o. “Bu bununla kalmayacaktır şimdi, herkese yayılacak, zemine yayılacak” diyor. Burada hükümetin de elinden bir şey gelmiyor. Ben dedim “Bakın, hakimler devletine dönüşmesin Türkiye, dikkat edin” dedim. 1977'de de, 1999'da da bunu söylemiştim. Gazeteciler acayip seviniyordu. Sonra Sabah gazetesine, Star’a, Genç Parti'ye falan da, dönemin İçişleri Bakanı Saadettin Tantan yönelmeye başlayınca, o zaman olayın dehşetini anladılar. Ben de onlara da o zaman söylemiştim. “Bak bu burada kalmaz. Bu ateş sizi de yakar. Desteklemeyin bu sistemi” demiştim. Şimdi de söyledim, “Desteklemeyin. Bu size de sirayet eder” dedim. 7 yıl sonra dediğimin doğru olduğunu gördüler. Ama çok geç farkına vardılar. Bu şimdi katlanarak gelişecektir. Çok büyük hata yapmış oldular. Bundan hakimler de memnun değil. Kimse memnun değil.

Sayın Başbuğ (mahkeme başkanı Mahmut Başbuğ) son derece zeki ve kibar bir insan. Bu dosyanın boş olduğundan adı gibi emindir. Gayet güzel emin. Ben size anlatıyorum ama, bunların çok çok daha alasını biliyorsunuzdur. Ama şu an zemin müsait değil buna. Çünkü bakın İstinaf dosyanın tamamını bozdu, ki aleyhime karar verdiği halde İstinaf, “Vay sen misin bunu yapan?” Hakimler hemen görevden alındı. Onun için buna cesaret edecek hakim de olmuyor. Çok zor oluyor. Ben sizi tenzih ediyorum. Çok güç bir şey.

Ama inşaAllah hükümetin çok rahat edeceği, Tayyip hocamızın çok rahat edeceği bir ortam olacağını düşünüyorum. Desteğimizle inşaAllah, manevi moral desteğimizle, güzel gelişmeler olacağına inanıyorum.

Fakat tabii Sayın Cumhurbaşkanına hesap vereceksin dendiğinde, o bundan çok gerilir tabii ki. Ailen de, sen de hesap vereceksin dersen, böyle olmaz. Cumhurbaşkanına güvence verirsen, “Sen rahatça istediğini yap, senin yanındayız. Hukuki yönden senin kılına da kimse dokunamaz” deseler, rahat edecek. Ama böyle üstüne gidilince, kendini savunmak zorunda kalıyor, bazı konularda. Ama bazı konularda Cumhurbaşkanı'nın kontrolü yok. Etrafını sarmış vaziyetteler. Bazı kişiler. İsim vermeyim de, belli.

Türkiye’deki bütün hukukçular, hepsi cinsellikle ilgili olan iddiaların tamamının uydurma olduğunu söylüyorlar ve teknik bilimsel delillerle anlatıyorlar. Yani öyle zan değil, kanaat değil. Yüzlerce sayfalık mütalaayla anlattılar. Ve ayrıca örgüt diye de bir şey yok. “Tamamen zorlama” diyorlar.Ben 40 yıldan beri devletin gözü önündeyim ve devletle beraber hareket ediyorum. Devletin adamıyım. Milli istihbaratta da beraberiz, emniyette de beraberiz, hepsiyle iç içeyiz. Gece gündüz televizyonda herkesin gözü önündeyim.

Genç kızı sen korkutursan, dehşete kaptırırsan, sen derken kimse onu yapanlar. “Seni hapisten çıkartmayacağım”, dersen genç kızlar korkup iftira atarlar. Mesela benim burada kız arkadaşlarıma, 330 kere müebbet verildi. 5000 yıllık Türk tarihinde yok böyle korkunç bir olay. 330 kere müebbet. Gasp yok, cinayet yok, adam dövmek, hiçbir şey yok. Sıfır suç var. Nur gibi çocuklar. Ben yatayım, tamam. Bizim çocuklar da yatsın, biz delikanlıyız. Genç kızların ne işi var cezaevinde? Ya bu nasıl bir öfkedir? 330 kere müebbet. Hepsi hücrelerde yatıyorlar ve devlete son derece saygılılar. Hükümete karşı da son derece saygılılar. Çıtları çıkmıyor. Size karşı da çok saygılıyız.

Ben mahkemenizi, Yargıtay’ı, herkesi tenzih ediyorum. Ama konu çok açık. Mert Sucu, uykusu ağır olan bir çocuk. Onun yerini polisler tespit etmiş. Odaya girilmiş. Cayır cayır kurşun sıkmışlar. Çocuk diyor ki “uykuda mıydım, uyanık mıydım haberim yok” diyor. Çocukta barut izi yok elinde. Silahta parmak izi yok. Yani bununla zaten konu bitiyor. Ve polise yakın atış var. 10 santimden sıkılmış polise. Polis delik deşik eder adamı öyle, 10 santimden. “Zaten biz yanına yanaşamadık” diyorlar. Buraya (mahkemeye) getirdiler üç polisi de. Biri diyor ki kapıyı ters tekmeyle kırdım diyor. Öbürü diyor ki hiç girmedik tehlikeliydi diyor. Öbürü diyor ki tekmeyle falan kırılacak bir şey değil. Koç başıyla kırdık diyor. Gözümüzün önünde üçü de alenen açıkça çelişkili konuştular. Yalan söylüyorlar demiyorum. Hakaret olmasın diye.

Ve yakın atış var. Yani bunu 5 yaşında çocuk anlar. Zorla çocuğun üstüne yıktılar bunu. Ağzını burnunu kırdılar. Feci şekilde dövdüler çocuğu. Yani delicesine bir dövmeyle dövdüler. Komaya soktular. Çocuk korkudan şu an kabul etmek zorunda kaldı. Yani, evet ben yaptım efendim diyor. Onun yanındaki polisin, kolu boydan boya barut izi dolu. Ve silahta da parmak izi yok. Yani bunu 3 yaşında çocuk olsa anlar. Ve Türk milletini ikna edeceklerini zannediyorlar. Ben uygun dili kullanmaya çalışıyorum. Ama Türk milleti tahminlerinin çok üstünde zekidir. Bayağı akıllıdır.

Mesela Fırat Develioğlu benim kızına tecavüz ettiğimi söylüyor. Ben bu çocuğa yüzlerce kere tecavüz etmiş olsam, 9 yaşında çocuğa, Türkiye yıkılır, Silivri’yi ayağa kaldırır millet. Kimse muhatap dahi olmuyor. Herkes biliyor yalan olduğunu. Böyle, bu kadar uydurma yalan olmaz. Madem babasının evinde, yani, Fırat Develioğlu’nun evinde tecavüz etmişim, niye Fırat Develioğlu 7 yıldan beri huzurunuzda asla şikayetçi olmuyor ve bu konuda tek kelime konuşmuyor? Normalde bir baba yeri göğü birbirine katar. “Benim kızıma, evet benim evimde, yüzlerce kere bu adam tecavüz etti” diyemiyor. Hakim soruyor diyor ki “Ne diyorsun bu konuda?” “Bu konuda bir şey demeyeceğim” diyor, tecavüz konusunda. “Ticari konuda bana zarar verdi” diyor. 9 yaşında bir kıza yüzlerce kere, müteselsilen tecavüz diyor. Teselsül halinde. Cinayet çıkar. Türkiye yıkılır. Cumhurbaşkanı yeri yerinden oynatır. Sayın bahçeli yeri yerinden oynatır. Hepsi yalan olduğunu biliyorlar. Uydurma olduğunu biliyorlar.

Fırat Develioğlu mesela televizyonlara çıkıyor. Geçenlerde Cumhurbaşkanı'nın yakınını ölümle tehdit etti. “İçinden geçerim senin” diyor. Ve böyle adamın sözüne itibar edildi. Madem kızına tecavüz edildi, burada cayır cayır bağırması lazımdı. Normal bir baba olsa yerlere yatar burada. Fenalık geçirir 9 yaşında kızına tecavüz edilse. Ama herkesin yüzü gülüyor.

Müşteki kızların hiçbiri adli tıbbı kabul etmedi. Çünkü adli tıbba gitseler ne olur? Adli tıpta anında yalanlarını ortaya çıkarırlar. Anında. Doktor gözünün içine bakar bakmaz anlar. Anlaşılmadığından değil.

İftiralarla tertemiz, devletin yüksek makamının hakimleri görevden alındı. Fırat Develioğlu’nun talebi üzerine. Cumhurbaşkanı ile resim çektiriyor. Orada burada sükse yapıyor. “Ben ne desem cumhurbaşkanı sözümü dinler” diyor. Böyle bir adam. Mesela Fırat Develioğlu’nun kızı Dilara'nın babaannesi ağır ceza hakimi. 11 sene sen güya tecavüzü saklıyorsun. Ağır ceza hakimi. Söyle, anında tutuklatır. Dedesi, emniyetten sorumlu vali yardımcısı. Ve bunların haberi olmuyor. Ben de gece gündüz buna tecavüz etmiş oluyorum, güya. Ben Dilara’yı çocukken gördüğümde, aşağılamak için demiyorum, emniyet kayıtlarında da var. Annesi getirmişti. Gördüm pencereden. İrkildim. Babasına benziyor böyle. Fırlak dişli, kambur. Çok ürkütücüydü. Allah öyle yaratıyor, o bir suç değil tabii ki. O tertemiz bir insan. Ama ben çok ürktüm. Dedim ki annesine, “Sen bunu doktora götürdün mü? Farkında mısın sen bunu?" dedim. Yani bayağı irkildim. Bana aşık, yüzlerce kız arkadaşım var. Ben işimi gücümü bırakacağım da, el kadar çocuklarla mı uğraşacağım? Yani bir de bağırta bağırta, yeri göğü inleterek. Yani azıcık hukuk bilgisi olan, azıcık vicdanı olan bir insan bile bunu yapmaz.

Zaten böyle bir olay yaşansa Türkiye ayağa kalkardı.Mesela adamların ikisi de (Fırat-Özkan) açıkça söylüyorlar, “Ben para dağıtıyorum. Bol bol para dağıttım. Ekibim var” diyorlar. Ve bakın Cumhurbaşkanının akrabasına, “Mafyayı benden sor” diyor. “Senin, çocuklarının içinden geçerim, ailenin de içinden geçerim” diyor. Burada da böyle bir insan acayip saygı görüyor geldiğinde. Acayip hürmet ediliyor. Bakın Fırat Develioğlu 30 yıl boyunca kızı konusunda bir şikayette bulunmuyor. 30 yıl. “Ben polisin içindeydim, işte ajanlık yaptım falan” diyor ama bu konuda tek kelimi bir şey demiyor. Televizyonda da kimse bu konuyu gündeme getirmiyor. Çıkar televizyona, anlattır, adam ortada. Nasıl tecavüz etmişim? Yüzünü blurlandırabilirsin istiyorsan. Yalanı beceremeyeceği için çıkaramıyorlar. Dolayısıyla bunların tamamı boş. Ve hiçbir etkisi olacak şeyler değil.

Küçük kıza tecavüz iddiasıyla Aile Bakanlığı 7 yıl ilgilenmedi. Sürekli her mahkemede söyledik. “Niye ilgilenmiyorsun?” diye. Sonunda yargılamanın bitmesine bir hafta kala, mecbur oldukları için müdahil oldular. Hiç kimsenin inandığı bir konu değil. Sayın Bahçeli yeri göğü yıkar böyle bir şeyde. Aslan gibi kükrer. O Evliya bir insandır. Allah'tan başka kimseden korkmaz. Tayyip Hocam da son derece adaletli bir insandır. Böyle bir şey hamiyet-i İslamiyesine çok ağır gelir. Yüzde yüz yalan olduğundan emin olduğu için, hiçbir şekilde bu konuya girmediAsaletine yakışmaz.

Yüzlerce gazete, yüzlerce televizyon İngiliz Derin Devleti’nin etkisiyle, oluk oluk para harcadılar. Bakın 40 yıldan beri benimle uğraşıyorlar. Bir adım bile kıpırdatamadılar. Benimle uğraşan bütün ağa babaları, teker teker mezar ehli oldular. Ve bana hiçbir şey de yapamıyorlar.Defalarca suikast yapmaya kalktılar onu da beceremediler. Allah'ın kaderinde ne varsa o olur.

Ama bakın bir insana böyle yüklenilmez, buna dağ taş dayanmaz. Bu kadar televizyon, bu kadar gazeteci ve de hazirun diyor, yani ekip halindeler. Bunların birçoğu maaşlı adamlar. Bir de çok küçük paralara tenezzül eden insanlar. Dikkat edin, hakkımda haber yaparlarken, “işte ne kadar şık giyiniyor, eğlenceye gidiyor, genç kızlar etrafında.” Bunları yazıyorlar. Ya kardeşim tecavüz ettiysek anlatsana detaylarını. Nasıl tecavüz etmişim? Polisi nasıl vurdurtmuşum? Onu anlat. O konulara hiç girmiyorlar. Çünkü yalan belli.

Fırat Develioğlu'nun çağırılıp, “Sen nasıl babasın? Çocuğuna, yıllarca bu adam tecavüz etmiş, gıkını çıkartmamışsın. Halen de sesini çıkartmıyorsun. Kendi evinde tecavüz etmişler.” denilmesi gerekir. Bir mahkeme bunu nasıl merak etmez, nasıl sormaz, inanılır gibi değil. Karşısına oturtup hakimin sorması lazım. “Nasıl tecavüz, ses, çığlıklar nasıl geliyordu?” Mesela yüzlerce kere tecavüze etmiş deniliyor. E hepsini anlatması lazım, anlattırılmıyor. Gazeteciler de sormuyor Fırat’a, ağız birliği yapmışlar gibi.

Dikkat edin, solcu gazeteler de, sağcı gazeteler de bir ağız birliği oldu. Mesela biri bir şey söylediğinde hepsi koro haline aynı şeyi söylüyorlar. Birbirlerine muhalif olmuyorlar.

Ben solcu olan insanlar tutuklandığında gerçekten vicdanen çok rahatsız oluyorum. Soldan ricam. Sağa karşı tavır almayı bıraksınlar. Sağı solu birlikte savunsunlar ve adaletsizliğe birlikte karşı çıksınlar.

Mesela benimle ilgili televizyon haberlerinin hiçbirinde, bu polisin parmak izi konusu, barut izi falan, tek kelime gündeme getirmiyorlar. Ödleri kopuyor. Çünkü bunu gündeme getirse halk hemen anlayacak. Hiçbir şekilde Serra Valipour'un bana coşkun ifadeleriyle yazdığı mektupları falan gündeme getirmiyorlar. Basiret, feraset kapanması var. Ben bunun üstüne artık ne diyeyim? Daha hala görmezden geliyorlar ama, bizim dediklerimiz gayet güzel anlaşıldı.

Benim moral motivasyonum göklerde. Benim kalbim Allah'la. Beni kimse o anlamda yıkamaz. Moralim de bozulmaz. Boş yere uğraşmasınlar. Bir Erzurum'a gönderiyorlar. Bir Van’a gönderiyorlar. Hepsi benim gitmem gereken yerler, Allah gönderiyor. Kimsenin bir yere gönderdiği yok. Bütün görüntü, insanın beyninde oluyor. Ben sizi mesela şu an beynimin içinde görüyorum. Siz de beni beyninizin içinde görüyorsunuz. Beyine gelen sinirler o şuur merkezinde görüntü olarak oluşuyor. Dış dünyayla bağlantımız yok. Mahkeme de bu insanların beyninin içinde oluşuyor şu an. Yani mahkeme salon görüntüsü, tamamı, insanın beyninin içinde oluşur. Dışarıda mahkeme yok. Allah bunları imtihan için yaratıyor. Ve ahir zamandayız. 90'ın üstünde Peygamber Efendimiz'in hadisi çıktı.

Kur'an'da mesela Kehf Suresi ahir zamanı anlatır. Yusuf Suresi ahir zamanı anlatır. Zülkarneyn kıssası ahir zamanı anlatır. Birebir bunların hepsi tahakkuk etti. Ve halen de devam ediyor. 7 yıldan beri Türkiye'de yer yerinden oynuyor. Ahir zamana girdiğimizden dolayı oluyor bunlar.

Moral motivasyon sağlıyor diyor, kısıtlama veriyorlar. Avukat kısıtlaması. 7 yıldan beri avukat kısıtlaması var. Benim içerde olmam, dışarıda olmam, kısıtlanmam, kısıtlanmamam bir şey fark ettirmez. Benim milyonlarca kitabım dışarıda. Milyonlarca cd'im dışarıda. Fikirlerim her yerde. Ben Milletimi çok seviyorum. Milletim de beni çok seviyor. Ama şu an, bir hukuksuzluk dehşeti, gittikçe şiddetlenerek Türkiye'de dozunu artırıyor. Daha da artıracak.

Mesela Van, sürgün yeri olarak biliniyor. Yani orada baya bir hizaya gireceğimi düşünüyorlar. Ben zaten devletimi, milletimi seviyorum. Ne yapmak istiyorsunuz? Ne netice alınacak yani? Hakikaten orada ağır bir baskı var. Van'da gerçekten öyle. Nefes aldırmayan bir baskı sistemi var. Ama ben normal görüyorum. Onu yapan Allah çünkü. Yani oradaki memurun yapacağı bir şey yok. Allah elips ekranda bunu bu şekilde gösteriyor. Ama yani benim yıldırılmam diye bir konu olmaz. Ben ya şehit olurum ya gazi olurum. İkinci, üçüncü bir yolu yok. Vazgeçerim diye bir şey olmaz.

Mesela 9 yaşında kıza tecavüz etti dediler. Kız 15 yaşında, ben “Adnan Oktar’ı çok seviyorum” diyor. “Deliler gibi seviyorum. Onunla görüşmek istiyorum” diyor. Defalarca görüşmek istedi, ben kabul etmedim. 15 yaşındaydı. Tecavüz edilen adam bunu söyler mi? Böyle bir şey mümkün mü? Her yerden uydurma olay. Mesela bu Serra Valipour geldiğinde, yanımı hep kalabalık tuttum. Anladım başımı belaya sokacağını. Çok uyanık bir tipti. İki kere görüştüm. İkisinde de kalabalık içinde görüştüm. İftira olmasın diye. Keşke böyle bir canlı yayın şeklinde görüşseydim. Hiç aklımın ucundan geçmedi böyle bir şey yapacağı. Ama yine de şüphelenmiştim. Hatta annesi de vardı. Aman dedim, sen de çıkma, yanında herkes dursun dedim. Çünkü çocuk gece gündüz ağlıyor benimle görüşmek için. Ağlamasını yatıştırmak için başka bir yol da bulamadım. Mecburen iki kere görüştüm. Bu Valipour internetten tam 4 kere beni ayrı ayrı aradı. Polis ifadesi var. Kendisi de bunu kabul ediyor. Ve ısrarla resmini gönderiyor. “O beni çok sever. Ben de onu çok, hayatta en sevdiğim insan” diyor. Bu nasıl tecavüz? 15 yaşında bunu söylüyor. 9 yaşında tecavüz olduğunu söylüyor. 15 yaşında bunları atıyor. Yargıtay’ın üstündeki baskıyı kaldırsınlar, Yargıtay 15 günde bu dosyayı dümdüz eder. Tamamının suç unsuru olmadığını, gayet güzel anlatır.

Serra Valipour sevgisini anlatıyor. 15 yaşında, defalarca internetten resim göndererek yalvarıyor görüşmek için. Benimle görüşemeyince de, Avrupa'daki arkadaşlarımın yanına 1000 km yol alarak, trenle gidiyor. Benim arkadaşlarımla görüşüp bu sefer de onlara yalvarıyor. Adnan Beyle beni görüştürün diye. Buna rağmen iftira atıyorlar. Ve çocuğu aldılar kazakistan'a götürdüler. Bence kaçırdılar yani bir anlamda. Çocuk oradan çıkamıyor şu an. Bu çok ürkütücü bir şey. Annesiyle görüştürülmüyor, babasıyla görüştürülmüyor. Fırat Develioğlu, Cumhurbaşkanı'nın yakınlarına içinden geçerim, mafyayı benden sorun diyen adam, ona benzer ifadeler kullanan kişi, onun yanına gönderiliyor. Gayet güvenli bir yermiş gibi. Şu an orada çocuk. Çocuğu rahat bıraksalar, tek başına olsa, açık açık doğruları anlatır.

Mesela şu an aleyhimizde konuşan o gazeteciler diyor ki; “Eğer, Adnan Oktar bugün bırakılsın, bu itirafçıların tamamı anında dönerler, Adnan Oktar'a giderler, hepsi sarılırlar. Ona sevgilerini gösterirler” diyor. “Hiçbiri dönmüş değil” diyor. Çocuklara, şimdi itirafçılara dediler ki, siz iftira edin, devletin güçlü kolları arasında buhar olacak sizin itiraflarınız. Çok rahat edeceksiniz falan dediler. Çocuklar da buna inandı. Gittiler işte falancayla şunu yaptım, feşmekanla bunu yaptım, aklına ne geliyorsa söylediler. Yağmur gibi ceza yağdırıldı. Şu an ortada yoklar, göremedim. Yağmur gibi, kimine atmış yıl kimine yetmiş yıl ceza verildi. Hani buharlaşıyordu. Buharlaşacak diye çocukları ikna ettiler.

Mesela “genç kızlara zorla tecavüze edildi” diyorlar. 30 yıl gelmiş. Bu nasıl tecavüz oluyor? Ve örgüt mensubu olarak yargılanıyor bu kişi. Dışarıdan bir insan da değil. Kendi isteğiyle geldiği de açık, aşikar, fotoğraf ve belgelerin hepsiyle. Buna rağmen işte tecavüz bilmem ne diyorlar. Bunun altında da kıskançlık var. Mesela adam sevgi görmemiş, yaşamamış, öfke duyuyor. Yaşamış insanlara, zenginlere öfke duyuyor. Kadınları sevenlere öfke duyuyor. Güzel, bakımlı, kaliteli bir kadının, benim aleyhimde hiç konuştuğunu gördünüz mü televizyonda? Nerede böyle yaşı geçmiş, içi geçmiş, çökmüş, kendini çirkin bulan, hayatlarından ümidini kesmiş kişi varsa hep bunlar konuşuyorlar. Bunun dışında konuşan yok. Veya spiker oluyor. Çocuğa dayatıyorlar. Diyorlar,” Adnan Oktar aleyhinde konuş.” O da yazık. İstemeye istemeye konuşuyor. Ne yapsın yani? Kendine güvenen hiçbir güzel kadın böyle bir şey yapmaz. Bakıyorum televizyondan, hakikaten çökmüş kadınlar aleyhte konuşuyor hep. Halbuki ben onları da beğeniyorum aslında. Seviyorum. Ama beğenmeyeceğim kanaatinde, sevmeyeceğim kanaatinde, acayip öfkeleniyorlar. Ben yaşından dolayı bir kadını sevmemezlik etmem. Kadın kaliteliyse, ruhu kaliteliyse çok severim. Kadınları çok seviyorum ben. Çok olağanüstü etkileniyorum. Dolayısıyla kimseyi de üzmem. Öyle bir şey olmaz.

Şu an, bir hukuksuzluk dehşeti, gittikçe şiddetlenerek Türkiye'de dozunu artırıyor. Daha da artıracak. Hâlbuki ben ilk başta, beni ilk tutukladıklarında dedim. Hatta, Halk TV’de ince sesli bir çocuk var, ismini vermek istemiyorum. Benim tutuklanmamda deliye dönmüştü heyecandan. Böyle cingir cingir sesiyle bağırıyor falan. Müthiş heyecanlanmıştı. Acayip iddiaları var, ama hiç delil vermiyor bütün iddialarda. Sistem kapısına dayanınca dehşete kapıldı. Halbuki demiştim, “bak siz benimle ilgili hukuksuzluğu kutsuyorsunuz.Kutsal gösteriyorsunuz. Doğruyu göstermiyorsunuz. Adaletsizliği tasdik ediyorsunuz. Bu sizin kapınıza dayanacak” dedim. 7 yıl önce söyledim. Ve aynen dediğim gibi şu an kapılarına dayandı. Tam anlamıyla bir dehşet yaşanıyor. Bir belediye başkanı geçenlerde söyledi. “Bu gittikçe zemine yayılacak, herkese yayılacak” dedi. Hakikaten gittikçe yayılmaya başladı. Dolayısıyla bunun farkında olmayan hiç kimse yok.

Geçenlerde Halk TV'nin o genel yayın müdürüyle göz göze geldik. Selamlaştık. Mesela o, olayı anlamış oldu. Mesela başka bir gazeteci hani evinde, ayağında kelepçe var, diyor ki “İtirafçı olmanın neden oluştuğunu şu an anladım. Yani o dehşeti yaşayınca anladım ben.” diyor. Mesela Halk TV'nin şu an benim aleyhime yayın yapacaklarını hiç zannetmiyorum. Çünkü olayı gördüler, bizzat yaşadılar. Hepsine yönelik bir şey var. Ama ilk önce o cingir cingir sesiyle konuşan bir kişi var. Böyle adeta sevinçten cinnet geçiriyordu ben ilk tutuklandığımda. Acayip bir sevinç içindeydi. Şu an sevinci tamamen gitti. Ben bunlar iyi oluyor demiyorum. Ben herkese hürriyet istiyorum. Halk TV de özgür olsun, başka yer de özgür olsun, hiç kimse cezaevinde kalsın istemiyorum ben. Herkesin rahatlığını, huzurunu istiyorum.

Bir de solun çok büyük hatası sadece kendi arkadaşı olsa, solcu olsa savunuyorlar. Sağcıyı savunmuyorlar. Sağcıların onları savunduğu oluyor. Ama onlar sağcıyı savunmuyorlar. Yani birine adalet yapılmasını savunmak için ilk şartları solcu olması. Bu çok acı bir şey. Eğer samimiyseler, hem solu hem sağı savunsunlar, o zaman insanlar onlara inanır. Ben yatayım. Derdim değil. Ama genç kızlara bakın. Nur gibiler görüyorsunuz. 330 kere müebbet verilmiş bu çocuklara. Öcalan’a bile bu yapılmış değil. İnanılır gibi değil. Tam bir hukuk faciası var. Dünya tarihinde görülmemiş. Çocuklara atılı hiçbir suç yok. İşte niye oradaydın, niye yaptın? Adam öldürmüyor, astın kestin falan, hiçbir şey yok. Yani benzeri hukuki bir durum yok. Hiç görülmemiş.

Solcu bir avukat bey var. Hatta o bile diyor ki, “buradaki evraklar, hukuki yönden toplanmadı” diyor, “Adnan Oktar ile ilgili, o evrakların hepsi geçersiz, şu an mahkeme, dava düşmüş durumda” diyor. Onların avukatı olduğu halde. Yani bu, Halk TV'nin de avukatı olan kişi. Ben bütün solu da seviyorum, onu da söyleyeyim. Komünist, Marksist hepsine sevgim var. Fikir olarak, anti komünist olmam ayrıdır, milliyetçi olmam ayrıdır ama hepsine sevgim, saygım var. Nerede görsem selam veririm, muhabbet ederim. Acıyorum yani. Hiç kimseye bir şey olsun istemem.

Daha yeni anladılar iftira atanlar. Benim kanaatim, onlar şimdi büyük bir ihtimalle işin doğrusunu anlatmak zorunda kalacaklar. Yani nasıl iftira attıklarını, kurtulmak için bunu söylediklerini, bunu söylemek durumunda kalacaklar.ÇÜNKÜ İFTİRA ATTILAR YİNE KURTULAMADILAR. İFTİRA ATINCA KURTULACAKSIN DEMİŞLERDİ. AMA HEPSİ 70'ER 80’ER YIL HAPİS CEZASI ALDILAR. İndirim olsa bile, dörtte bir falan, yine kurtarmıyor, yine yatacaklar. Onun için büyük bir ihtimalle gerçeği bütün açıklığıyla anlatacaklardır. Yani nasıl korkutulduklarını, iftira atmaya nasıl ikna edildiklerini. Dolayısıyla, BEN BÜTÜN OYUNLARIN BOZULACAĞINA EMİNİM. SADECE TÜRKİYE'NİN BİRAZ MAKUL BİR ORTAMA DOĞRU GİTMESİ GEREKİYOR.

Mesela Cumhurbaşkanına iftira atan biri var, “Tayyip Bey hükümeti bıraksa” diyor, “Adnan Oktar tahliye olur mu?” diye soruyor bir gazeteci buna. “Derhal olur” diyor. “Emin misin?” diyor. “Eminim. Biliyorum. Derhal bırakırlar” diyor. “Benim köylümdür zaten Cumhurbaşkanı. Biliyorum. Olayın içindeyim” diyor. İftira atıyor. Cumhurbaşkanını yargıya baskı yapan insan gibi gösteriyor. Dolayısıyla bu oyunları Türk milleti kendi ferasetiyle, basiretiyle rahatça çözecektir.

Mesela buraya gelen, aleyhimde ifade veren genç kız; “Beni sevmesi için malımı mülkümü vermek istedim. Her şeyimi verirdim. Beni sevseydi” diyor.

Bu kadar sevginin peşinde olan bir insan, benim onun aleyhinde olduğumu söylüyor. Nereden baksan çöküyor olay. O çocuğu seçmişler. Psikolojik olarak rahat değil bu da görülüyor. Garibim geldi buraya oturdu. Bir kadının asla konuşmayacağı şeyleri konuşuyor. Anlatmayacağı şeyleri konuşuyor. Otuz yıl onunla evli kaldığımı söylüyor ve gelenekçi İslam'ı savunduğunu söylüyor. Madem gelenekçi İslam'ı savunuyorsun, ben de senin kocansam, zaten böyle bir şey yapamazsın sen. Yani insan kocasının aleyhinde gelip konuşur mu mahkemede? Böyle bir şey olmaz. Benden müsaade alıp gelmesi gerekir. Onun inancına göre. Gelenekçi kafaya, gelenekçi mantığa göre böyle.

Tamamı uydurma olduğu için bir şey demedim. Yazık çocuğu sıkıştırmışlar, belli. Yok benle üç kere fiili cinsel ilişkiye girdi. Yok altı kişiyi sıraya dizmişim. Onlarla da cinsel ilişkiye devam ediyordu, diyor. Basına yansısın, sansasyon yapılsın diye uğraşıyorlar. Hiperseksüel, cinsel yönden azgın kontrol edilmez bir vaka varmış gibi göstertiliyor. Ben normal bir insanım. Kadınları seviyorum ama abartmaya, anormal şeyler anlatmaya gerek yok. Mahkemede konuşulacak şeyler değil bunlar. Çok acayip, akıl almaz fanteziler. Altı kadın çıplaktı diyor, biriyle cinsel ilişki halindeydi, öbürleri de sıralarını bekliyorlardı çıplak olarak diyor. Buna bile inanıyorlar yani. Gayet emin, gözüyle görmüş gibi de anlatıyor. Aşağı indin seks, yukarı çıktın seks. Tüm konu bunun üstüne toplanmış, başka bir konu yok.

Bazı Maocu hakimler devredeler. Maocu, Marksist hakimler. Şöyle oldu. Sosyalist, Darwinist müslümanlarla; sosyalist, darwinist, marksist solcuların bir kısmı birleştiler bana karşı. Hem kıskançlık hem haset sebebiyle, hem de kendilerince bu bulunmaz bir fırsat diye düşünüp değerlendirmeye çalıştılar. Şöhretimi, gücümü daha da artırmış oldular. Başka bir şey olmadı. Şu an Darwinizm yerle bir oldu. Darwinizm’i 20 yıldan beri kimse ağzına alamıyor benim sayemde. Hükümet benim dediğimi yaptı.Ben kendim hapisteyim ama fikrim iktidarda. Yaratılışı devlet felsefesi olarak kabul ettiler. Bakın, benim fikrim, devlet felsefesi olarak kabul edildi. Devletin kitaplarından bunlar çıkartıldı. Darwinizm çıkartıldı. Benim vesilemle. Modern İslam anlayışını savunan benim. Bakın o Suriye Cumhurbaşkanı önce sarıklıydı, cübbeliydi. Sonra kravata doğru olay gitti. Bunların hepsi benim etkilerim. Yani modern İslam anlayışının, insanları getirdiği nokta. Daha da modernleşecektir. Bunu söyleyeyim. Suriye çok daha modern olacak. Her yerde etkim görülüyor. Hükümette de etkim görüldü, başka yerlerde de görüldü. Modern İslam anlayışının öncüsü oldum. Bunu herkes biliyor.

Gelenekçi Müslümanlara öfke duyuyorum, rahatsız oluyorum zannediyorlar. Ben gelenekçi Müslümanları çok seviyorum. Başı kapalı hanımları çok seviyorum. Sarıklı cüppeli insanları seviyorum. Yanlış anlaşılıyor. Mesela Şeyh Nazım benim hocamdı. Gece gündüz görüşürdük. Mahmut Efendi Hazretleri defalarca görüşürdük. Çok sevdiğim bir insan. Bediüzzaman'ın bütün talebeleriyle görüştüm aşağı yukarı. Süleyman Hilmi Tunahan’ın damadı Kemal Kaçar Bey'le özel olarak görüştük. Defalarca görüştük. Diğer Nakşibendi tarikatından, Kadiri tarikatından olan bütün kişilerle görüştüm ben. Dolayısıyla gelenekçi İslam anlayışına sahip Müslümanlara karşı öfkem yok. Tüm Müslümanları çok çok seviyorum. Ama ben de onların kafasında olursam İslam Türkiye'den silinir. Ben modernMüslümanları kucaklıyorum. Plaja gidenleri de kucaklıyorum. Diskoya gidenleri de kucaklıyorum. Modern gençliğe sahip çıkıyorum. Eğer onları biz itersek, onlar küfrün eline düşebilirlerdi. Ben onları gelenekçi Müslümanlarla birleştirdim. Bütün hale getirdim. Yoksa ben de sarık cüppe giyip gezerim, kolay bir şey bu. Zor bir şey değil. Benim modern İslam’ı savunmaktan bir çıkarım da yok. Benim oradaki amacım Müslümanlar bölünmesin. Modern Müslümanlar, gelenekçi Müslümanlarla ayrılmasın. Hepsi Müslümandır, kardeştir. Bu görünümü vermek için ortaya çıktım. Diskoya giden, plaja giden insanlar da Müslümandır. Tertemiz insanlardır. Bazı gelenekçi kafada olup, çocukluğundan beri kin ve haset duyan, kadınlara ulaşamamış, eğlenceye ulaşamamış, kıyafetlere, kaliteye ulaşamamış insanlar için, bize yapılan operasyon bomba gibi bir imkan oldu ellerinde. Müthiş heyecanlandılar. Hasetliklerini, kinlerini vurgulayabilmek için bir imkan oldu. Ve bastırdılar kendilerince.

Türk devletine karşı İngiliz Derin Devleti’nin bir oyunu var ve gittikçe de bunu güçlendiriyor şu an. Ben üç cilt İngiliz Derin Devleti’yle ilgili 700’er sayfalık, büyük ciltler halinde, dev kitap yazdım. Binlerce belge koydum kitabın içerisine. Ve adamların siniri tepesine çıktı. Bir de 33. dereceden masonluk payesi verdiler bana, Türkiye'ye gelip. Loca da kurabileceğimi söylediler. Ama adamların tavırlarını ters görünce, öfkelendim. Ben de mason diplomasını yırttım. Verdikleri madalyayı falan da hepsini attım. Buna çok öfkelendiler masonlar, anormal kinlendiler. İngiliz Derin Devletini de yerden yere vurduğum için ona da çok öfkelendiler. Hatta buradaki İngiliz büyükelçisi defalarca bu konuyu gündeme getirdi. Şimdi onu mı6'nın başına getirdiler. Çok manidar. Ben İngiliz derin devletinin üstüne gidince, bütün istihbaratçıları buraya toplayıp getirdiler. Yaklaşık 10 kişi falan getirdiler. Sayın Cumhurbaşkanı'yla görüştürdüler. Sayın Devlet Bahçeli'yle görüştürdüler. Hükümet üstünde baskı yaptılar. Ben zaten bir hafta önce röportajda söyledim. “Bakın bunlar geldi, şimdi baskı yapıyorlar. Beni tutuklayacaklar yakında” dedim. Hakikaten kısa bir süre sonra tutukladılar.

İngiliz derin devletinin şu andaki karşılığı, süfyaniyet ve deccaliyettir. Milletimizin bu konuyu çok iyi anlaması gerekiyor. Şu an Deccal’in pençesi Türkiye'nin üstünde. İslam'ı yok etmek istiyorlar. Süfyan, İslam alemiyle uğraşan özel Deccal’in ismidir. İslam alemine yönelen Deccaldir. Yani İslam alemini yıkmaya yönelen bir varlık. Milletimiz şu an dehşet yaşıyor, anlayamadılar da. Bu neyin nesidir? Çıkaramıyorlar. Halbuki pençesini gittikçe daha da geçirmeye devam ediyor. Şiddetini daha da arttırıyor. Onun için, milletçe birlik beraber olalım ifadesi gerçekten doğru. Bu çok önemli. Fakat bu da yetmez. İslam alemiyle de birleşmemiz gerekiyor, Türklük alemiyle birleşmemiz gerekiyor.

Sırf Türkiye'nin birleşmesi yetmez. Türkiye'nin tek başına yapacağı bir şey değil. Bütün Türklük alemi birleşmek için can atıyorlar. Turan'ın oluşması için can atıyorlar. İslam alemi de. Ama bunu söyleyen yok. “Hadi birleşelim” diyen yok. Bir an önce bunun denmesi gerekiyor. Birkaç yılın içerisinde Türkiye tamamen değişecek. Ama lütfen rica ediyorum dikkatli olalım, İngiliz derin devleti Türkiye’yi batağa doğru sürüklemek istiyor.

Şöyle bir şey zannediyorlar, benim dini değiştireceğimi düşünüyorlar. Dini bambaşka bir şekle sokacağımı zannediyorlar. Osmanlı'da da vardı bu, “fitne çıkaracak o yüzden bunun kafasını ezelim” gibi bir düşünce. Eğer benim yanlışım varsa, devlet bana diyanetten adam gönderir, “oğlum, çocuğum, kardeşim. Bak şu konularda yanlışsın” derdi. Osmanlı'da usul buydu. 330 kere müebbet verilmiyor. Öyle bir şey olmaz. Yani gelirsin, diyanetten adamlar gelir, kişiler gelir. “Evladım bu böyle” der. Ama tek kişi gelemedi Diyanet’ten.

Ben “Ben Diyanet’e gideyim veya onlar bana gelsinler. Eğer dediklerim yanlışsa ayaklarımın altına öpeceğim. Söz veriyorum” dedim. Dediklerimin doğru olduğunu çok iyi biliyorlar. Gazeteciler de söylediler. “Gidin hocayla tartışın dediler.” Hiçbiri tartışamıyor. Dediklerimin hepsi doğru çünkü. Hepsi Kur'an'a dayalı ve hadise dayalı. Bir de Allah'ın helal kıldıklarına ben çok özen gösteriyorum. Harama da çok dikkat ederim. Eğer benim yanlışım varsa devletim bana açıklasın. Desin ki, “bak şu konuda fıkhen yanlış yapıyorsun.” Burada duruyorum. İki satır yazı yazsınlar. Hakikaten hatalıysam düzeltirim. Gider ellerini öperim. Benim öyle inatçı tavrım yok. Doğru nerede ben oradayım.

Bunlar olması gereken şeyler. Bunlar hep Peygamberimizin hadislerinde belirtilen şeyler. Ben bunu zahir ilmine göre anlatıyorum. Batına göre anlatmıyorum. Zahire göre bu böyle. Batın kısmını 2018'den beri bütün Türkiye görüyor. Yani dikkatlice bakan neyin ne anlama geldiğini bilir. Ama batını ben burada açıklayamam, anlatmam. Kalp gözü olan, mana gözü olan her şeyi görür, anlar. Anlaşılmayacak bir şey yok.

İddianamenin hemen başlangıcında, hemen Bismillah Mehdilikle başlıyor. Benim Mehdilik iddiam falan hiçbir zaman için olmadı. Olmaz da. Yemin de ettim, böyle bir şey söylemeyeceğime dair. Ama şu anki alametlerin tamamı, Mehdilik alametleri. Türkiye'de olan olaylar. Dünya'da olan olaylar. Peygamberimiz aynısıyla tarif etmiş. Kelimesi kelimesine. Saysam nefesiniz kesilir. Hayret edersiniz. Kuran'da da belirtilen her olay tahakkuk etti. Dabbet-ül arz tahakkuk etti. Duhan Suresi tahakkuk etti. Dünyanın ömrü de yok şu an. Bediüzzaman Hicri 1506'ya kadar diyor. “1506'dan sonra, 1542'ye kadar, gizli ve mağlubiyet içinde vazife-i tenviriyesine devam edeceğine” diyor. 1542'den 1545'e kadardır diyor hicri. 1545’de yeni bir inkılab-ı azime’ye işaret eder, yani 1545'de kıyametin kopacağına işaret eder diyor. Hem Fatiha Suresi’nin hem diğer surelerden hem Hadis-i Şerif'ten çıkartıyor. Dedikleri aynısıyla çıkıyor. Mesela diyor ki, eğer, iki tarihi birleştiriyor biri Cengiz fitnesine, biri Hülagü fitnesine bakar diyor. İkisini birleştirdiğinde Miladi 1971 yapar diyor. Eğer şimdiki bu tohumların mahsulü ıslah olmazsa, elbette 20 yıl sonra tokatları dehşet olacak diyor. 71'deki komünist ayaklanmaya işaret ediyor. Yani o darbe yapılmıştı 1971'lerde. Ona işaret ediyor.  En ince detaylara kadar anlatmış. İstanbul'da olacak olayları dahi anlatmış. Darwinizm’in çökeceğini anlatmış. Ta ki 2030 yıllarına kadar olacak bütün olayları anlatıyor.

Ben gelenekçi mantığa karşı olsam, Bediüzaman’a bu kadar hayranlık duymam. Hocam olarak görüyorum. Çok seviyorum. Mesela Şeyh Nazım Kıbrısi’nin defalarca elini öptüm. Canım gibi sevdiğim biri Allah rahmet etsin. Mahmut Hoca da öyle. Canım gibi sevdiğim bir insan. Ben mevcut olan ikiliği tekliğe çevirmeye çalışıyorum. Yani laik-anti laik çatışmasını ortadan kaldırıyorum. Ve kaldırdım. Bu konuda başarılı oldum. Camilerde mesela genç kızlar, modern kızlar hepsi namaz kılıyorlar. Oruç da tutuyorlar. İslam’ı da yaşıyorlar. Türkiye'de bölünmeye doğru giden sistem bitmiş oldu. Mesela Suriye'deki yeni Cumhurbaşkanın geçirdiği safhalara bakın. Gittikçe ultramodern bir görüntüye gidiyor. Suriye'de göreceksiniz, diskolar da açılacak, eğlence yerleri de açılacak, modern gençler olacak, plajda da yürüyecekler. Şara ne yaptı? Yanına bir genç kız aldı. Başı açık. Onunla gülerek resim çektirdi. Benim görüşüm yanlış olsaydı, o öyle bir şey yapmazdı. Herkesi kazanmak istiyor. Olay bu. Ayrıca Suriye de hayırlı uğurlu olsun Türk milletine. Benim kanaatim, toprak derdimiz yok, ama Türkiye'nin bir ili gibi olacak Suriye, onu da söyleyeyim. Suriye halkının isteği bu. Türk milletinin dayatması değil. Suriye halkının isteği. Şam, Halep hepsi.

Peygamberimiz aynısıyla söylüyor. Şam alınacak diyor. Ahir zamanda alınacak. Şam'da yani Dımeşk’te, halk mahşer yeri gibi toplanacak diyor. Aynısıyla oldu.  Ve burada olacak diğer olayları da söylüyor. Türkler de o bölgede olacaklar diyor. Aynısıyla oldu. Ama şimdi detaylara girmek istemiyorum. Bakmak isteyen internetten girip diyanetin sayfalarına bakabilirler.

Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin bütün talebeleri, mesela Mustafa Sungur Ağabey, “Biz önce senin kitaplarının kıymetini anlayamadık. Ama sonra inci mercan olduğunu anladık” dedi. Hatta ben DGM’de bir kere yine tutuklanmıştım. Sık sık eskiden tutuklanıyordum. 163. maddeden, ümmetçilik propagandasından. Sungur Ağabey orada beni mahkeme kapısında gördü. “ne mutlu sana” dedi. Bas bas bağırdı. Yüksek sesle. “Mazi de, müstakbel de seni alkışlıyor” dedi. Salih Özcan ağabeyimiz de, onunla da görüştüm. Bediüzzaman’ın kendisine Mehdi’yi göreceğini müjdelediğini anlattı. Üstad, “Keçeli keçeli” deyip “Alnıma vurdu” dedi. “Ben görmeyeceğim ama Mehdi’yi sen göreceksin, diyerek alnıma vurdu” benim dedi.

Ben de Mehdi talebesi olmak istiyorum. Herkes talebesi olmak istiyor. Benim bir iddiam yok. Yani durup durup bunu iddianamenin en başına yazmanın bir alemi var mı yok. Tabi takdir mahkemenin ama, asıl konu buradan kaynaklanıyor. “Bu madem Mehdilik iddia ediyor, biz buna, itibar suikastı yaparsak, Mehdilikten vazgeçer.” diye düşünüyorlar. Kardeşim, böyle bir iddiam yok zaten. Normal, kendi halinde, alemci bir Türk delikanlısıyım. Yani Fendiye’de oynayan, Ankara havalarında oynayan biriyim. Baya neşeli, keyifli bir insanım ben. Böyle bir evliyalık iddiam yok. Böyle bir üstünlük iddiam yok. Öyle olsa, 33. dereceden mason olmazdım. Bunlar tamamen yakıştırma. Ama ben tabi ki Mehdi'yi öveceğim, Bediüzzaman nasıl övüyor, Süleyman Hilmi Tunahan nasıl tarih vererek söylüyor Mehdi'nin geleceğini, Esat Coşan söylüyor. Uzun bir kitap yazmış Esat Coşan rahmetli. Menzil cemaati halen şu an savunuyor, Mehdi'nin geldiğine inanıyorlar, yani hayatta olduğuna inanıyorlar. Ben de inanıyorum. Hem İsa Mesih'i göreceğiz hem Mehdi'yi göreceğiz. İsa Mesih'in geldiğine de inanıyorum. Şu an Amerika'da olduğuna inanıyorum İsa Mesih'in. Bir Hristiyan cemaati içerisinde şu an muhafaza ediliyor İsa Mesih. Bizzat kendi, o dönemki kıyafetiyle, şekliyle falan geldi İsa Mesih. Mehdi'yi de göreceğiz. Tabut-u Sekine'yi de göreceğiz, Kutsal sandık. Hepsini göreceğiz. Türkiye öncü olacak. Türk devletlerini birleştireceğiz. İslam alemini birleştireceğiz. Bu felaketler, bu belalar tamamen son bulacak. Bu yaşanan dehşet son bulacak. Hukuksuzluk da bitecek. İnşaAllah güzel şeyler olacak.

Ama tabii yıpratıcı olmamak lazım. Devlete destek gerekiyor. Benim kendi kanaatim, hükümeti de koruyup kollamak gerekiyor. Tayyip beyi, Sayın Cumhurbaşkanımızı yalnız bırakmaya kalkmak, çok çok büyük bir hata. Benim düşüncem bu. Çok hatalı olur. 

Van'a gittim ben. Bediüzzaman'ın heykelini koymuşlar Van'a. Devlet eliyle kitapları basılıyor Bediüzzaman'ın. Bediüzzaman, Mehdi'nin 1980 yılında çıkacağını açıkça kitabında yazıyor. İstanbul'da çıkacak diyor. Ben demiyorum ki bunu. Ve Darwinizmi, materyalizmi yerle bir edecek Mehdi diyor. Bediüzzaman söylüyor. Açık. Defalarca söylüyor. 2030 yılına kadar bu faaliyetlere devam edecek diyor. Tevrat'ta da bu şekilde geçiyor. İncil'de de bu şekilde geçiyor. Kur'an'da da bu şekilde işaret ediliyor. Ben hapsedilmekten rahatsız değilim. Vatan toprağı her yer.

Hz. Yusuf da hapsedilmiştir. O zaman da düşman ceza hukuku vardı. Hz. Yusuf'un zamanında hukuk diye bir şey yoktu. Hz. İbrahim'in zamanında da düşman ceza hukuku vardı. Hz. İbrahim'i de ateşe atmadılar, hapishaneye atıldı. Bina diyor, bina kuracak diye geçiyor ayette. Yani ateşe atılması, halkın çıkarttığı bir şeydir. Hz. İbrahim orada hapishaneye konulmuştur. Bina diye geçiyor Kur'an'da açık açık izah var. O binanın içerisinde, cehennem gibi bir hapishanede tutulmuştur. Ve hiçbir şekilde de etkilenmemiştir. Ashab-ı Kehf de. Onlar da hapishanede tutulmuştur. Peygamberimiz Mehdi'nin de hapiste tutulacağını söylüyor. Uzun bir süre ve artık çıkmasından ümit kesilecek bir şekilde olacak diyor. Hatta Yusuf Suresi'nde diyor, Peygamberler “ne zaman kurtuluş dediler” diyor. Yani “artık ümitleri kalmadı” diyor. Böyle bir ortam oluyor. Yani Mehdiyet eşittir hapishanedir. Hapishane eşittir Mehdiyet’tir. Ben de Mehdi talebesi olarak iftihar ediyorum, Hz. Mehdi'nin talebesi olmaktan.

Deccaliyet İngiliz Sarayı’nda şu an. Mesela onlar için hapishane falan yok. Süfyan Deccal İngilitere'de. Onların şartı Saray’dır. İngiliz sarayında şu an. Mehdiyetin şartı da hapishanedir. Tevrat'ta, Tevrat kaynaklarında da açıkça geçiyor. Moşiyah diye geçiyor Mehdi. Hapiste tutulacak diyor. İncil'de de Faraklit olarak geçer Mehdi. Yani hem Hıristiyan alemi savunuyor, hem Museviler savunuyor, hem Sünni Müslümanlar, hem Şiiler savunuyor. “Sen nereden çıkarttın bunu” denemez bana. Bütün İslam alimleri savunuyor. Kütüb-ü Sitte'nin tamamında var. Buhari, Müslim, Tırmizi, İbni Mace, Sünen-i Nesai, Sünen-i Ebu Davud ve bab halinde sayfalarca anlatılıyor. Ve Mehdi'yle müjdelenin diyor Peygamber. Ben de müjdeliyorum. Bunda ne var? Benzeten oluyorsa o kendi sorunu. Beni ilgilendirmez. Benim böyle bir iddiam yok. Ben kendi halinde bir insanım.

MESELA süfyan bir adada diyor, tam ingiltere tarif ediliyor. Atlı muhafızları vardı diyor. Süslü kılıçlarla insanlar yanında bulunur diyor.Süfyan deccal, "Sevdiklerini kendi cennetine koyar” diyor. Yani onları palazlandırır, güçlendirir. “Sevmediklerini de cehennemine atar” diyor. Yani hapishanelere atar diyor, şu an onu yaşıyoruz. Hükümetin üstüne de baskı yapan bu sistem. Tayyip hocamızın üstüne giden de onlar. Yani İngiliz Derin Devleti. Adamlar göğsünü gere gere geldi buraya açık açık. Gizli bir şey yapmıyorlar. Açık yapıyorlar. Türk Ordusu üstüne de oyun oynuyor Süfyaniyet. Bediüzzaman “kahraman ordu ve imanlı millet” diyor. “Hakikat hali göreceği ve bu dehşetli Süfyanın oyununa son vereceği rivayetlerden anlaşılıyor” diyor. Şu an konu bu.

Yargıtay aradan 2-3 konu seçmiş. Onların da birkaç maddesini seçmiş. Bak nasıl analiz ediyor. Bir anda, bin yıl daha indirdi. Bakın 2 mahkeme, heyet halinde fark edemiyor. 2 mahkeme, 6 hakim, defalarca fark edemiyor. Ama oradaki hakimler fark ediyor. Ve aynı şekilde İstinaf hakimleri de fark ediyorlar. Bazıları çok emindiler İstinaf hakimlerinin dosyayı onayacağından. %100 onar falan diye düşündüler. 400 sayfa gerekçesiyle bozdular mahkemenin ceza kararını. Benim aleyhime yerler de var, ama buna rağmen dosya çöktü. Hem cinsellikten hem de diğer yönlerden çökerttiler. Şu an yargılanıyorlar. Vay siz misiniz bunu yapan. Onlara iftira attılar. Oyun oynadılar.

Devletin kurumlarının hepsini burada tenzih ediyorum. Çünkü ikide bir şikayet ediyorlar mahkemelik oluyoruz. Ben kumpasçılarından bahsediyorum. Kumpasçıların içerisinde bir daha söylüyorum; Aydınlıkçı Maocu, komünist avukatlar da var. Yani bizle uğraşan ekibin içerisinde. Gelenekçi, sosyalist, Kaddafici kafada, Baasçı tipler de var. Bunlar ekip halindeler. Sayın cumhurbaşkanımızın bunlara gücü yetecek gibi değil. Çevresini sarmış durumdalar. Cumhurbaşkanımıza destek gerekiyor. Yalnız bırakmak çok büyük hata olur. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

FIRAT DEVELİOĞLU, MAFYAVARİ ÜSLUBU ALIŞKANLIK HALİNE GETİREREK TOPLUM HUZUR VE DÜZENİNİ BOZMAYA YÖNELİK GİRİŞİMLERDE BULUNUYOR

KIZ ÇOCUĞUNA CİNSEL İSTİSMAR İDDİASININ GERÇEK YÜZÜ

ADALET BAKANI SAYIN YILMAZ TUNÇ'A, ADNAN OKTAR DAVASI İLE İLGİLİ ÖNEMLİ BİLGİLENDİRME